Asık Kök Toprakla Buluşurken
ASIK KÖK TOPRAKLA BULUŞURKEN
Prof. Dr. Fethi GEDİKLİ
Demek ki aynı duyguyu hisseden sadece bir ben değilmişim! Yiğit Bulut da “'İnorganik Türkiye'den organik Türkiye'ye geçiş' süreci...” adlı bir yazı yazarak (Haber Türk Gazetesi, 13 Aralık 2011) benim “Asukköklüler”de bahsettiğim köklerinden koparılmış olmayı yazdı. Bu farkındalık işlerin yoluna girdiğini gösteren bir işarettir. Hastalık teşhis edilmişse tedavi edilmeye başlanmıştır demektir. Bu sebeple, umutsuz olmamak, meyus olmamak gerekir. Bu halk, bozulan dengeyi tekrar kurmasını bilecektir.
Kökler bir müddet havada asılı kalsa da hem kolayca kurumuyor, ölmüyor; hem de toprağa, suya doğru hamle ediyor. Ölmemek için direniyor, canlanmaya can atıyor! Bugün biz bu “asık kök”ün toprağa kavuştuğunu, toprakla buluştuğunu, yeşillenmek için özsuyunu topraktan çekmeğe başladığını görüyoruz.
“Asukköklügiller” toprağa ulaşma hasretini arkada komaya başlamıştır ve artık köklerini toprağın derinliklerine salmaktadır. Bu sağalma, bu iyileşme, bu onarım devri başarıyla tamamlanacaktır.
Gün geçtikçe insanlarımız kendine geliyor, zenginliklerinin farkına varıyor. Eskiden beğenmediği, kendisini geri bıraktığını zannettiği veya kendisine öyle zannettirilen değerlerini yeniden takdir ediyor. Gün geçtikçe özgüveni kuvvetlenmekte, kavileşmekte, muhkemlenmektedir. Tarihi ile, coğrafyası ile barışmakta, onlarla kopardığı bağlarını yeniden uç uca eklemekte, tamir etmektedir.
Uzunca bir vakittir “aydın”lar ile “karanu”lar arasındaki fark kapanıyor. Okumuşları halkın arasındaki uçurum daralıyor. Cumhuriyet’in başında Halka Doğru, Halka Gitmek, Halk Fırkası, Halkçılık gibi eylem ve söylemlere rağmen, halk ile kendini “aydın” ilan edenler arasında gitgide açılan mesafe nihayet bir süreden beri kapanmaya başlamıştır. İki kesimin birbirine yaklaştığı, birbirinin dilinden ve halinden anladığı devirlerdeyiz. Halkın terbiye edilmesi gerektiği, kara cahil olduğu, yüzyılların karanlıkları içinde kaldığı söylemi geride kalıyor. O kara cahil denilen, karanlık içinde denilen, yobaz denilen, şalvarlı, sakallı, bıyıklı, kara adam diye aşağılanan insanlar bulundukları yeri terk edip dünya coğrafyasına dağılarak ya okul açıp eğiticilik yapıyorlar ya da okuyorlar, öğreniyorlar yahut da mal alıyorlar, mal satıyorlar. Belki işçilik ediyorlar ama çocukları bulundukları memleketin en iyi okullarından mezun olup bilgi üretiyorlar.
“Aydın”larının hor gördüğü, zaman zaman tiksindiği “medenileştirmek” istediği bu “karabudun”, başındaki “karabasan”dan kurtuluyor. Bir yandan tarihine, kültürüne sahip çıkıyor; bir yandan da gezip gördüğü, mal alıp mal sattığı yerlerden, insanlardan, okuduğu dünya eserlerinden alarak kendi kültürünü yapıyor. Bir yandan görüyor, okuyor, öğreniyor, üretiyor, bir yandan da pişiyor, olgunlaşıyor, kendine geliyor. Dünyadaki adaletsizlikleri görüp sorumluluğunu biliyor ve onu üstlenmeye hazırlanıyor!
Kısaca köklerinin üzerine yükseliyor. Mustafa Özel’in kinayeli bir şekilde söylediği gibi “istikbal köklerdedir”. O kök şimdi kara toprakla buluşarak yeryüzünün aydınlığına doğru uzanmaktadır.
Yahya Kemal’in dediği gibi “Ne harabî ne harabâtîyim / Kökü mazide olan âtîyim.”
O halde o köklerin üzerinde titremeliyiz!
29.01.2012
|