LİBYA GERÇEĞİ....
Emperyalistlerin Arap Baharı olarak tanımladıkları, kışkırtmaların iç isyanlar ve kitlesel halk hareketleri ile birlikte rejim karşıtlığına dönüştürülen bölgelerden birisi olan Libya; çatışmaların tırmandırıldığı ve Muammer Kaddafinin devrilmesi ardından 2011 yılından bu yana siyasi istikrarsızlığın pençesine itilen ülkede barış ve istikrar sağlıksız bir şekilde yol almıştır. Coğrafi bakımdan Kuzey Afrika ülkesi olarak tanımlanan Libya, son günlerde Akdenizde tansiyonu en üst seviyedeki gelişmelerle karşı karşıya kalmış görünmektedir. Emperyalist kutupların aynı ve zıt taraflarının bütün imkanları ile desteklediği taşeron General Hafterin şımartılması ve yapılan bütün ateşkes ihlallerine rağmen meşru Libya hükümetinin Türkiye desteği ile ülke hakimiyetinde almış olduğu ilerleme ve işgal altındaki toprakların temizlenmesi operasyonları artarak yoğun ve başarılı bir şekilde devam etmektedir. Ülkenin doğusunda Mısır, batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile coğrafi komşuluğu ve özellikle Akdeniz kıyısında yer alması nedeniyle stratejik önemini ön plana çıkarmaktadır. Ülke adının eski Mısırlıların Nilin batısında yaşayan Berberiler için kullandıkları Lebu sözcüğünden geldiği, Resmi dili Arapça olan Libyanın başkentinin Trablus olduğu bilinen bir gerçek olmakla birlikte, nüfusun yaklaşık olarak 7 milyon yakın olduğu ifade edilmektedir. Ülkenin yüzde 97’sinin Müslüman, yüzde 2,7’sinin Hristiyanlar ve diğer azınlıklardan oluştuğu ifade edilmektedir. Tarihi süreçte Türk Halkı ile uzun yıllara dayan bağlara sahip olan Libya hakkında bugün bazı güncel bilgilere de değinmek gerekmektedir.
1-) Ülke yönetiminin başında Fayiz Mustafa es-Serrac, Libya Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı ve Başbakanı olarak görev yapmakta ve uluslararası meşru hükümet olarak tanınmaktadır.
2-) Ülkenin para birimi Libya Dinarı olup 1 Libya Dinarı tahmine değişen koşullara bağlı olarak 4TL civarında bir değere sahiptir.
3-) Libya’nın büyük coğrafi alana sahip olmasına rağmen nüfusun ekseri kısmı kıyı bölgelerde yaşamakta olup, yaşayan nüfus ülke coğrafyasının yüzde 10’unda ikamet etmekte diğer alanlar ise sahra çölü olarak bilinmektedir.
4-) Libya halkının etnik yapısı; Araplaşmış Berberiler, Türkler, Araplar ve çöl kabilelerinden oluşan Bedeviler ve Tuaregler ‘den meydana gelmektedir.
5-) Libyada yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı yaklaşık olarak 25 bin, fakat ataları Türk olanların sayısının 400 bin civarında olduğu bilinmekle beraber ana dilleri olan Türkçeyi az bildikleri veya unuttukları hususu ise bilinen bir gerçektir.
6-) Libya coğrafi alan olarak; Afrikanın 4’ncü,dünyanın ise en büyük 16’ncı ülkesidir. Libya dünyanın en büyük 10uncu petrol ve yeraltı rezervlerine sahip ülkesi olarak bilinmektedir.
7-) Libya kültürel miras açısından ağırlıklı olarak Maghrebian(Mağrib) komşu devletlerine benzemekte olup, ağır İtalyan zulüm ve sömürgesine maruz kalmış ve kısmi bir oran teşkil etse bile bu kültüründen de etkilenmiştir.
8-) Trablus olarak da bilinen Tripoli, "Üç Şehir" anlamına gelmekte olup 1551 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından kuşatılarak, Malta Şövalyelerinin elinden alınmış ve Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu bu şehre "Trablusgarp" adını vermiştir.
9-) Libyanın resmi dili Arapça olduğu gibi halk arasından da yüzde 80in üzerinde Arapça konuşulmaktadır. Ülkenin geriye kalan kısmında ise Berberi Dili olan Tamazight dilini konuşulmaktadır.
Kaddafi’nin devrilmesi sonrasında Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Dünya Sağlık Örgütü Libyada çatışmalar nedeniyle sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte on binlerce insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler çatışmaların başlamasından bu yana aynı zamanda 20 bin sivilin yerlerinden edildiğini kaydetmektedir. Ülke emperyalist güçlerin etkisiyle 2014 seçimlerinin ardından siyaseten ikiye bölünmüş bulunmakta olup bunlardan birisi ülkenin doğusunda, Mısır sınırına yakın Tobrukta bulunan Temsilciler Meclisi ve diğeri ise Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti olarak bilinmektedir. Diğer taraftan IŞİDin 2015te varlığını hissettirdiği ülkede, örgüte bağlı savaşçılar Kaddafinin doğum yeri olan Sirte kentini ele geçirmiş, ardından Türkiyenin desteği sayesinde Misratalı güçler, IŞİDi aynı yıl içerisinde ortadan kaldırmıştır. Merkezi Trablusta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Türkiye, Katar, Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca meşru kabul edilmekle birlikte, Tobruk merkezli Hafter güçlerinin kontrolünde bulunan Temsilciler Meclisini ise Mısır, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa ve Rusya’nın yanında bazı AB ülkeleri gizli ve açıktan desteklemektedir. Ayrıca Libyada Kaddafinin devrilmesinin sonrasında yüzlerce irili ufaklı silahlı grupların da bulunduğu ve son zamanlarda bu gruplardan bazılarının meşru hükümet saflarına geçtiği gelen haberler arasında yer almaktadır. Türkiye-Libya ilişkilerini ele aldığımızda, tuhaf bir uzaklık-yakınlık ilişkisi gibi görünmekle birlikte tarihi bir geçmişe dayanmaktadır. O yüzdendir ki coğrafi olarak uzak bir ülkeyle neden bu kadar yakın bir kader birlikteliği içerisinde olduğumuz hep merak konusu olmuştur. Libya Kaddafi sonrasında siyasi geçiş sürecini normal bir seyirde tamamlayamamış olmakla birlikte, devrik rejimin elinde bulunan ağır silahların süreç zarfında milis grupların eline geçmesi, merkezi otoritenin ortadan kalkmasına ve şehir devletçiklerine dönüşmesine yol açmıştır. Bu dağınıklık emperyalist güçlerin etkisiyle iç karışıklığın ortaya çıkmasının temel nedeni olarak gösterilmektedir. Zengin petrol yataklarına sahip olan Libya’nın, emperyalistlerce istikrarsızlaştırılarak ve bağımlı hale getirilerek uydu bir devlet şeklinde inşası planlanmıştır. Ancak demokratik ulusal bir devletin inşası ile sosyolojik gerçekliğin taban tabana zıt olduğu Libya’da süreç gittikçe daha da karmaşık hale sokulmuştur. 1990 yıllarda ABD’ye sığınan ve buradan desteklenen ve bunun gibi birçok cepheden aldığı destekle “Libya’nın Özgürlüğü için Ulusal Cephe” örgütünü kuran Hafter, 2014’e gelindiğinde Libya’ya gönderilmiş ve ülkede darbe yapmaya kalkışmış, bu faaliyetin de başarılı olamamıştır. Bunun üzerine emperyalist güçler, Libya Meclisi’ndeki bir grup milletvekili çeşitli vaatler ve baskılar ile ikna çabalarına yönelmiş, ülkenin Mısır sınırındaki Tobruk kentinde paralel bir Meclis kurmalarını teşvik etmiştir. Emperyalistlerin darbeyle ele geçiremediği ülke bölme plan ile karşı karşıya sokulmuştur. Böylece biri Tobrukta, diğeri Trablusta Milli Genel Kongre (MGK) olmak üzere 2 meclis ve rakip yönetim ortaya çıktığı görülmüştür. Birleşmiş Milletlerin girişimleriyle 17 Aralık 2015te Fasın Suheyrat kentinde varılan "Libya Siyasi Antlaşması" uyarınca Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi kurulmuştur. BM Güvenlik Konseyi 2259 sayılı kararıyla Libyanın tek meşru temsilcisi olarak bu kurumu tanımış, ancak emperyalistlerin desteği ve Hafterin baskıları neticesinde süreç etkilenerek çıkmaza doğru itilmeye çalışılmıştır. Gelişmeler üzerine Libya Siyasi Antlaşması uyarınca kendini fesheden MGKye bağlı Halife el-Guveyl başbakanlığındaki Ulusal Kurtuluş Hükümeti, ülkedeki krizin çözülemediğini öne sürerek Ekim 2016da yeniden faaliyete başladığını ilan etmiştir. Yani ülkede otoritesi olan bir devlet yokken tam 3 ayrı hükümet ortaya çıkmıştır. Ancak BM ve uluslararası toplum halen Fayiz Serrac Başkanlığındaki UMH’ni Libya’nın tek yasal temsilcisi olarak tanımaktadır. Hafter ülkeye dönüp darbe yapmaya çalışırken ülkenin doğusunu işgal etiği,Trablus’u ele geçirmek için bütün gücünü kullandığı,bunu almış olduğu tüm yabancı desteğe rağmen Türkiye’nin UMH’ye olan desteği sayesinde gerçekleştirememiştir. Bu destek sayesinde Hafter devam eden süreçte hızla mevzi kaybetmeye devam etmektedir.Bütün bu gelişmeler ışığında Türkiye dünya nezdinde tanınan UMH’yi desteklemeye devam etmekte, her türlü diplomatik desteğin yanında Trablus ve Misrata’da sıkışan UMH güçlerinin savunmasını tahkim ederek, uzman kadrolar, kara ve hava savunma araçları göndermiş ve savaşın seyrini meşru hükümet lehine değiştirmiştir. Libya’ya yapılan bu destek tarihi kardeşlik bağlarının yanında aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki enerji krizinde de Libya ve Türkiye için hayati bir önem arz etmektedir.
Osmanlı’nın zamanında Libya, Trablusgarb, Bingazi ve Fizan’ı ifade etmekteydi. Türkiyede Libya denince, Mustafa Kemal ve Enver Paşaların İtalyan işgaline karşı Trablusgarp Cephesi’ni örgütlemesinin ardından Libya’nın Senusi önderi Şeyh Ahmed Senusi’nin Anadolu Kurtuluş Hareketi’ne verdiği aktif destek gibi bazı tarihi gerçeklerle hatırlanmaktadır. Libya ve Türkiye toplumları birlikte, Libyada yerleşen Osmanlı bürokrasisi ve aileleriyle bugüne dek uzanan ayrılmaz bir kaderi de paylaşmışlardır.Yakın dönem ilişkiler ise Senusileri askeri bir darbeyle deviren Albay Muammer Kaddafi’nin Ankaranın düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı’na verdiği destekle de anılmaktadır. Geçen süreçte Kaddafi’nin İslam Sosyalizmi’ni resmi ideoloji olarak benimseyen “Cemahiriye” rejimi, altında açtığı iş alanlarının Türk şirketleri tarafından doldurulması, Türkiye’deki “Libya ve Kaddafi” algısının geçmişinde olumlu yönde etki eden unsurlardan birisi olarak ifade edilebilir. Bir ülkeyi anlamanın en önemli şartı o ülkenin toplumsal dinamiklerini çok iyi algılamaktan geçmektedir. Sosyolojinin babası kabul edilen İbn-i Haldun, aynı zamanda Kuzey Afrikalı olması hasebiyle Mukaddimesi’ndeki Asabiye (Kabilecilik) anlatısıyla bugünkü Tunus, Cezayir ve Libya toplumlarını anlamamıza kaynak teşkil edecek görüşlere önemli vurgular yapmıştır.
Libya’nın genel yapısı çeşitli şehir ve bölgelerde yoğunlaşmış kabileler dengesi üzerine inşa edilmiş bir toplumsal yapı olarak ortaya çıkmıştır s Mezhep, ideoloji ya da dini farklılıklardan ziyade kabile faktörünün belirleyici olması, Libya’nın adeta şehir devletçikleri şeklinde yerel otoritelerce paylaşılmasını da kolaylaştırmıştır. Geçmişte Osmanlıların kabileleri kendi otonom bölgelerinde özgür bırakması hasebiyle Senusi hareketinin İtalyan sömürgeciliğine karşı bu kabileleri İslami bir diriliş ülküsü etrafında birleştirmesi Modern Libya’nın da doğuşunun temelini oluşturmuştur.Nasır Arapçılığı’nın yükselişte olduğu 1960’lı yıllarda Mısır’da eğitim gören Kaddafi’nin 1 Eylül 1969’da gerçekleştirdiği askeri darbeden sonra kurulan tek adam rejiminin de Libya toplumunu oluşturan bu kabilelerin denge ve baskı politika ve uygulamalarıyla kontrolü hedeflenmiştir. Kaddafi bunu tavandan tabana inen “Sosyalist Halk Meclisleri” ile kontrol altına almıştır. Düşünce özgürlüğünün ve serbest piyasanın tamamen engellendiği tipik Sovyetik kapalı bir toplum oluşturan Cemahiriye rejimi, kendisine düşman olarak sadece Senusiliğin devamı olarak gördüğü siyasal İslamcılığı belirlememişti. Özellikle ülkenin en büyük ikinci kenti Bingazi hizmetlerden mahrum bırakılarak cezalandırılmış. Kaddafi kendisi ve rejim yandaşlarına ayrıcalıklar sağlarken, bu bölgelerde ülkenin altyapısına yönelik hizmetleri minimum düzeyde tutmuştur. Çarpıtılmış ütopik Libya algısı ve üretilen “sempatik” hatta “kahraman” Kaddafi imgesinin sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Osmanlı döneminden Kurtuluş savaşına kadar karşılıklı dayanışma içinde gelişen ilişkiler. 2. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sebebiyle uluslararası toplum tarafından izole edilen Türkiye’ye Kaddafi rejiminin destek çıkması. 3. Kaddafi’nin Libya’yı Türk inşaat şirketlerine açması. 4. Kaddafi’nin Türkiye’deki bazı muhalif sol ve İslamcı grupları finansal açıdan desteklemesi. Bu sebeplerle Kaddafi rejimi 2011’deki halk ayaklanmasına kadar hep “refah içinde yaşayan anti-emperyalist kurtarılmış bir bölge” olarak görülmesine rağmen, ülkede gerçekten nasıl bir sistemin kurulduğu ve halkın gerçekten hangi koşullarda yaşadığı gibi olgular hiçbir zaman sağlıklı biçimde değerlendirilmemiştir. Libya çok geniş ve kaliteli petrol yataklarına sahip olmasına rağmen, buna ters orantı olarak ta gerçek refah düzeyi tüm halka istenilen seviyede yansıtılamamıştır. Neticede 42 yıllık Kaddafi diktatörlüğü Libyayı terk edilmiş bir harabeye dönüştürmüştür. Petrol zengini ülke olmasına rağmen ülkede halen son pek çok ana caddelerin halen asfaltı dahi bulunmamaktadır. Bu gün bile büyük şehirlerin çoğunda altyapı ve asfalt yol yetersizliği mevcudiyetini korumaktadır.
Bugün ülkedeki husumet tohumlarının temelinde Kaddafi rejiminin, kendisine karşı “birleşmesinler” diye kabileler arasında yerleştirdiği husumetin çok önemli tesiri bulunmaktadır. Bazı büyük şehirlerin hizmetlerden mahrum bırakılmasının yanında, Arap olmayan Tuareg ve Amazig toplumlarına yönelik Arap milliyetçiliğinden kaynaklanan ayrımcı politikalar da ülkedeki istikrarsızlığın temel nedenleri arasında görülmektedir. Kaddafi’nin darbeyle devirdiği Senusi Hareketine dair tüm eğitim merkezlerini kapatması ve liderlerini hapse attırması ve vitrindeki antiemperyalist söylemin aksine İtalya ve Fransa ile sıkı ilişkiler geliştirmesi halk arasındaki Ömer Muhtar bilincinin muhalefet bayrağına dönüşmesine yol açmıştı. Hem siyasal açıdan İslamcıların rejim tarafından aşırı baskılara maruz bırakılması, hem de etnik-sosyal kabilesel ayrımcılıklar Libya toplumunun 2011’deki isyanlarının en önemli sebepleri olarak görülmektedir. Ardından Kaddafi’nin özellikle Tavergada konuşlandırdığı paralı askerlerine muhalip grupların ailelerine tecavüz emri vermesi ve sonrasında binin üzerinde kadına tecavüz edilmesi, Kaddafi’nin devam eden süreçte ev-ev baskınlar düzenleyerek, “sıçanlar” diye aşağıladığı muhalifleri katledeceğine dair tehditler savurması, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmüş ve ülke bir anda iç savaşa sürüklemiştir. Devam eden süreçte ağır silahlar edinen kabileler şehir devletçikleri şeklinde ülkeyi bölüşmüş ve 42 yıldır silah zoruyla ayakta duran rejim ve devleti yıkılmıştır. Ülkede bugün yaşanan karışıklığın perde arkasında emperyalist güçlerinin arka planındaki faaliyetleri ve Cemahiriye enkazı yatmaktadır. Bu gün dünya standartlarında normal bir devlet için gerekli olan kurumların bile olmadığı, günü birlik çadırdan idare edilen, paralı askerlerin, işkencecilerin hüküm sürdüğü Libya’da Türkiye’nin sayesin de UMH devleti yeniden tesis etme çabasını yürüterek birliktelik ve barış ruhunu teşkil etme mücadelesini yürütmektedir. Kaddafi sonrasında ve gelişen olaylar sonrasındaki sıkıntıların temelini, yukarıda ifade ettiğimiz hususlardan kaynaklandığını ifade etmek mümkündür.
Bütün bu gelişmeler göstermektedir ki; Libya’nın devam eden süreçlerde birçok çıkmazla karşı karşıya bırakıldığı, coğrafyadaki belirsizliğin hayatiyetini koruduğu ve gelecek dönemlere ilişkin sıkıntıların bir müddet daha artarak devam edeceği öngörülmektedir.
|